27 Temmuz 2013 Cumartesi

''they did dance.''

Dead Can Dance 19 Eylül Çarşamba akşamı Harbiye Açıkhava'daydı.



İrlanda kökenli iki Avustralyalı müzisyen olan Brendan Perry ve Lisa Gerrard tarafından 1981 yılında kurulmuş olan grup Dead Can Dance.
Uluslararası alanda kısa bir sürede yakaladıkları ünü, 1981'de Melbourne'da başlayıp 1998'de yollarını ayırmaya karar verdikleri güne kadar devam ettirdiler.



O dönem çıkardıkları albümleri sıralamak gerekirse :
-Aynı adla çıkan Dead Can Dance (1984)
-Garden of the Arcane Delights (1984)
-Spleen and Ideal (1985)
-Within the Realm of a Dying Sun (1987)
-The Serpent's Egg(1988)
-Aion(1990)
-Into the Labyrinth(1993)
-Toward the Within(1994)
-Spiritchaser(1996)

Ve uzun bir aradan sonra 2011 sonunda çıkardıkları son albümleri ''Anastasis'' ile dünya turnesine çıktılar.
Turne 9 Ağustos 2012'de Kanada'dan başlayarak start'ı aldı ve 28 Kasım 2012'de İrlanda'da son bulacak.

Öncelikle,benim de ilk zamanlar çok merak ettiğim ve öğrenmeye nedense biraz da çekindiğim asıl noktadan başlayacağım. Grubun isminden yani. ''Dead Can Dance '' Neden?

Bazılarımızın sanacağı üzere grupla ilgili übergotik veya mistik bir gizem söz konusu değil.
Grup elemanlarından her birinin muhteşem bir müzikal geçmişi olması ve yaptıkları müziğin tartışılmaz büyüleyiciliği bir kenara koyulursa elbette..[çünkü iyice detaya inip,araştırınca ağzınız açık kalıyor ne kadar başarılı olduklarını öğrendikten sonra.Ve bir de tabii onları canlı izlemek de hayli yeterli oluyor.. ]


Bu ismi seçmelerindeki asıl amaç, - daha doğrusu daha yola çıkmadan  Brendan ve Lisa'nın birbirlerine verdikleri söz şöyleydi- :

Yakın ve Ortaçağ'ın karanlığında kalmış,unutulmaya yüz tutmuş müzik ezgileri, eski medeniyetlerin ritimsel melodileri ve tarih olmuş enstrümanlarla yepyeni bir harmoni oluşturmak.

''Doğu ve Batı'nın,geleneksel ve modernin,gotik ve pastoral müziğin harmonisini''




Perry'nin eski,hatta artık antika sayılacak enstrümanlara olan merakı ve  olağanüstü kompozisyonları;
Gerrard'ın teatral vokal yeteneği ve zekasıyla bir araya geldiğinde ortaya büyülü bir müzik çıkıyor.

Tam anlamıyla bir 'büyü' .

İkisinin de eğitimleri boyunca klasik müziğin dışına taşmamaları ve eğitimlerini tamamlamalarının hemen ardından enteresan bir şekilde punk rock ayarında müzik yapan gruplarla yollarının kesişmesi dışında onların bir ortak noktası daha var:

Konuştukları dil.

İkisinin de İrlanda kökenli olmasından gelen 'ortak dil'den bahsetmiyorum elbette.

Gerrard ve Perry'nin en büyük çabası atalarının müzik ve dillerine yeniden hayat vermekti.

Haliyle gothic rock ve Ortadoğu melodileriyle yoğrulmuş müzik türlerini işlerken hayat verdikleri sözler, kimi zaman İngilizceyken; kimi zaman da Katalan ve Breton dillerinde oldu.

Yalnız Lisa Gerrard'ın bu merakı Brendan Perry'ninkini solluyor denilebilir.

Öyle ki kendisi,''yalnızca kendi bilinçaltına güvenerek'' atalarının müziklerine;tamamen kendi iç dünyasını yansıtarak söylediği Kelt dilini çağrıştıran seslerle eşlik edip , bir nevi artık dillerini anlamadığı ve duyamadığı ataları ile yeniden bağlantı kurmaya çalışıyordu...ve hala da çalışıyor...(En azından dün gece konserde öyle gibi görünüyordu;biz bile anlıyorduk yani :)   )

Bu yukarıda bahsettiğim açıklamaya en oturan parçalarından biri ''Cantara '' ; tam da böyle bir seslenişin ürünü..









Grup henüz daha çok yeniyken,bu camiada ''acemi'' bile sayılabilecekken, 1984 yılında çıkardıkları ilk albüm ve aynı adlı grup ismiyle alakalı karşılaştıkları sorulara cevap olarak Gerrard ve Perry ikilisi şunları söylemiş :

-Ölüleri dans ettiriyoruz,çünkü ölüye dirilik katmayı;diriye ölülük vermeyi düşündük grubu oluştururken ..

Sanırım burda bahsettikleri ''ölüler'' gerçek anlamlarından çok;tamamen soyut halleriyle kullanılmış olup,mecazlı olan bu tip esrarengiz deyişlerle dinleyicinin düşünmesi ve dinleyicide farkındalık yaratmak amaçlanmış.

Yani aslında bahsettikleri '' o '' ölüler ; yeniden hayat verdikleri ve Perry'nin elinden hiç düşmeyen toz tutmuş enstrümanlar olabilir.

Veya seslenmek istedikleri ve belki de gerçekten mistik bir bağlantı kurdukları ataları da olabilir.

Ya da sadece her birimizin ruhundaki ölü ve diri tarafları zaman zaman biri diğerine daha baskın;ama çoğunlukla ikisinin dengesini kuracak şekilde öne çıkarmayı,bizleri içimize yönlendirip bu yönlerimizi keşfetmemizi amaçlamış da olabilirler... Kim bilir...

Hepsi,her varsayım öyle doğru birer tespit ki aynı zamanda...



Konsere gelince....

21.30'da başlayıp,23.30da bitmesi dışında hiçbir şey hatırlamıyorum.

Çünkü o sırada medeniyetler arası seyahatteydim.

Aklımdan çıkmayan bir diğer şeyse : Lisa'nın masmavi gözleri .

Şimdilikse tek dileğim; onların bir daha İstanbul'a uğraması.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder